Koronavirüs salgını ve kaygı bu yazımızın ana konusu. Koronavirüs salgını ile beraber kaygı durumunda belirgin artışlar yaşanıyor.
Bu Süreçte Neler Yapmalıyız? Kaygının Üzerinden Nasıl Geleceğiz?
Bugünlerde koronavirüsünün etkilerinin daha çok hissedilmesi sebebiyle alınan bir dizi önlem ile karşı karşıyayız. Bu süreçte okullar şu an için üç haftalık tatil edildi. Okullar uzaktan öğretime geçmeye, birçok iş yeri uzaktan çalışmaya başladı. Kendinizde ya da çevrenizdeki insanlarda kaygıların arttığını gözlemlemiş olabilirsiniz. İnsanlar kendi ve sevdiklerinin yaşamları için endişelenmekte, dışarıya çıkmak zorunda olduklarında tedirgin olabilmektedirler. Virüsün ortaya ilk çıktığı günlerde sadece Çin sınırları içerisindeyken belki tehlikenin bu boyuta varacağını tahmin edemiyorduk. Sonra Avrupa ülkelerinde, İran da ve diğer komşu ülkelerimizde de görülmeye başladı. Bu tehlikenin bize doğru yavaş yavaş geldiğini gösteren bir işaretti. Ardından Türkiye’de ilk vaka görüldü ve vaka sayıları her geçen gün artmaya devam ediyor. Doğrudan kendi yaşantımız olmasa bile virüsün bize ne kadar yakın olduğunu her geçen gün fark ediyoruz. Tehlike uzaktayken belki bize hiç gelmeyeceğini bile düşünüyorduk. Şimdi ise çok yakında. Peki bu bir felaket mi?
Koronavirüs (coronavirüs) ve Kaygı Yönetimi, Ne yapmalıyız?
Öncelikle bu olağanüstü durum bizlere bir belirsizlik olarak görünmektedir. Karşımızda bizi tehdit eden bir tehlike var fakat biz bunu göremiyoruz bile. Bu bilinmezliğin doğurduğu rahatsızlık kaygıya sebep olabilmektedir. Yapmamız gereken güvenilir ve birden çok kaynaktan son verileri takip etmek ve uzman görüşlerini ciddiye almaktır. Fiziksel olarak alabileceğimiz tüm önlemleri almak korunmanın en etkili yoludur. Bu bilinmezlik karşısında kimi insanlar marketlere hücum ederek hayatta kalma içgüdüleri ile hareket etmektedir. Temizlik malzemeleri bulunan rafların bomboş olması insanların kendilerini bir şekilde koruyabileceğine inandıkları davranışları sergilemelerinin bir göstergesi olabilir. Çaresizlik hissi seçim şansımız olmadığımız durumlarda kendini gösterebilir. Elimizden kontrolün gitmesi hissi de bizi kaygılanmaktadır. Fakat bu durumda alabileceğimiz önlemlerin, yapabileceklerimizin sınırı olsa da kontrolü tamamen kaybetmiş değiliz. . Yapmamız gereken kontrolümüzün bizde olduğu durumları içinde bulunduğumuz tehlikeye göre yeniden düzenlemektir.
Bu günlerde hayatımıza bir terim daha girdi: Sosyal mesafelendirme.
Sosyal mesafelendirme insanların toplu bir şekilde bir araya gelecekleri etkinliklerin iptali, birbirimize fiziksel olarak yaklaşmadan iletişimi sürdürmemiz, zorunlu haller dışında evde vakit geçirmemizi kapsıyor. Burda önemli olan bir nokta var ki aramıza mesafe koymanın sadece fiziksel boyutta olması gerekliliği. Birbirimizden sosyal olarak izole olmamız gerekmiyor. Aynı zamanda, kaygı durumlarında etkileşim içinde olmamız, birbirimizle dayanışma içinde olmamız kaygımızın azalmasına yardımcı olabilir. Sosyallikten vazgeçmeden aramıza sadece fiziksel mesafe koyalım.
Tetiklenen Kaygı Ne Anlama Geliyor?
Salgın tehlikesi ile yaşadığımız kaygıyı konuşurken bir de yaşamımızdaki geçmiş travmalarımızın bu süreçte tekrar gündemimize girebileceğini de hatırlayabiliriz. Daha önce karşılaştığımız bir takım zorluklar, çocukluğumuzdan getirdiğimiz acılar bu salgın sürecinde yaşadığımız kaygının derecesini arttırabilir, daha ileri düzeyde problemlere yol açabilir. Bu gibi durumlarda yardım istemekten çekinmeyin. İnsan problemleriyle baş etmede desteğe ihtiyaç duyabilir. Evinizden çıkamadığınız durumlarda da çevirim içi yardım seçenekleri olduğunu hatırlayın.
Tehlike Bittikten Sonra Ne Olacak?
Şu an virüs tehlikesiyle yaşamımızı sürdürüyoruz. Peki tüm bu kaygılı süreç geçtiğinde olanları nasıl hatırlayacağız? Hafızamız bizimle gittiğimiz her yere gelecek. Başka bir kaygı süreci yaşadığımızda bu süreçteki acılarımızı mı hatırlayacağız yoksa bu süreçte nasıl mücadele edeceğimizi mi? Geçmişte de insanlar salgınlar, savaşlar ve pek çok acılar yaşadı. Tüm bunların üstünden zaman geçti ve o anılar bizlere anlatıldı, yaşamasak da o anıların şahidi olduk. Gelecek nesiller de bizden bugünün anılarını dinleyecekler. Bu zor günler aynı zamanda insanları birbirine daha çok yaklaştıran günler de olabiliyor. Gelecekte insanlara ve kendimize bu günleri nasıl anlatacağımız ise şu an bu günlere olan yaklaşımımız ile şekillenecek. Bireysel bir çözümü olmayan salgın durumunda herkes kendini koruyarak toplumu da korumuş olacak. Dayanışma ve birliktelik bu günleri daha rahat ve daha az kaygı ile atlamamızı sağlayacak.